Ortak velâyet; ana ve babanın, bir bütün halindeki velâyeti eşit yetkilerle ve aralarında uzlaşarak kullanmaları anlamına gelir ve ana babanın velayet hakkı birbirinden bağımsız ve her birine bireysel olarak tanınmaktadır. Bu bağımsızlık ve bireysellik neticesinde de, hakkın sağlamış olduğu yetki ve görevlerin ana baba arasında paylaştırılmasından değil, ortak bir şekilde, birlikte hareket etme suretiyle bu hakkı kullanmalarından söz edilecektir. Yani, ana ve baba eşitlik ilkesine uygun olarak bu hak, yüküm işlemini birlikte yerine getirecektir. Ortak velâyette, ebeveynlerin çocuğun bakımı ve eğitilmesine ilişkin ödevleri aralarında paylaşmaları veya çocuğa birlikte bakmaları zorunlu olmadığından, boşanma durumunda birlikte velâyete karar veren hâkim, çocuğun sürekli olarak ebeveynlerden birinin yanında kalmasına veya ebeveynlerin yanında dönüşümlü olarak kalmasına, yanında kalmadığı diğer ebeveyn ile de kişisel ilişki kurmasına hükmedebilecektir.
1990’lardan itibaren Avrupa ülkelerinin çocuğunda, boşanma neticesinde çocuklar üzerinde, ortak velayetin devamı esası kabul görmeye başlamıştır. Alman Hukukunda ise AMK m. 1671 düzenlemesine göre kural boşanmadan sonra da birlikte velâyetin devam etmesi olduğundan tek başına velâyet ise istisna olduğunu söylemek mümkündür.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin m. 3/1 deki mahkemeler tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren tüm faaliyetlerde “çocuğun yararı”nın temel düşünce olacağı düzenlemesi, m. 7/1’deki sözleşmede çocuğun mümkün olduğu ölçüde ana-babası tarafından bakılma hakkına sahip olduğuna ilişkin düzenleme ve m. 18/1’deki taraf devletlerin çocuğun yetiştirilmesi bakımından ana ve babanın beraber sorumluluk taşıdıkları ilkesinin tanınması için her tür çabayı gösterecekleri hükmü birlikte değerlendirildiğinde çocuğun yararına aykırı düşmedikçe, boşanma halinde ortak velâyete imkân tanınması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Türk hukukunda boşanma neticesinde ortak velayetin kullanılıp kullanılmayacağı hususu her ne kadar tartışmalı olsa da ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, Anayasamızın 90. Maddesi birlikte değerlendirildiğinde; uluslararası sözleşmeler ve ihtiva ettikleri düzenlemeler göz önüne alındığında, artık ortak velayete hükmedilebileceğini söylemek, haliyle ortak velayete karar verilmesinin kamu düzenine açıkça aykırı olmadığını belirtmek mümkündür. Zira; 25.03.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girmiş ve iç hukukumuz halini alan 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokol’ün beşinci maddesi eşler arasındaki eşitliği düzenlemiştir.
Ortak velayete ilişkin yargı kararlarına bakıldığında ise, Yargıtay 2017 yılına kadar velâyetin kamu düzenine ilişkin olduğu ve TMK’nın velâyete ilişkin TMK. m. 336’nın emredici olduğu görüşünü benimseyerek ortak velâyete ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanınması talebini reddetmiştir. Ancak 20.02.2017 ve 4.12.2017 tarihli kararları ile Yargıtay bu kararından dönerek, evlilik dışı doğum veya boşanma durumlarında, velâyetin Türk kamu düzenine aykırı olmadığına kanaat getirmiştir. 4.12.2017 tarihli kararda, Yargıtay görüşümüzü destekler nitelikte karar vererek, ortak velâyete ilişkin iç hukuktaki hükümleri tespit ederken, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 No.lu Protokol’ün 5. maddesine atıf yapmış ve Anayasa m. 90 gereği bu protokol hükümlerinin uygulanacağını belirtmiştir.
Sonuç olarak “ortak velayet” düzenlenmesinin, Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmadığı ya da Türk toplumunun temel yapısı ve temel çıkarlarını ihlal etmediği ortadadır. Bu nedenle hukukumuzda ortak velayete ilişkin kanuni bir düzenleme yapılması gerekmektedir.
Detaylı bilgi için bize ulaşın…